İrem Erdem Atak

Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji Bölümü ve Uluslararası İlişkiler ve Siyaset Bilimi bölümü çift ana dal programı mezunudur. Klinik Psikoloji yüksek lisans ve doktora eğitimini tamamladığı İstanbul Üniversitesi’nde Doçent ünvanıyla öğretim üyeliğini sürdürmektedir. Kurucu üyelerinden olduğu Rorschach ve Projektif Testler Derneği’nde “Rorschach ve Tematik Algı Testi” eğitimlerini vermekte, derneğin yayını olan Yansıtma dergisinin de editörlüğünü yürütmektedir. Özellikle kadınlık, perinatalite, annelik, anne-babalık gibi konularda yürüttüğü araştırma projelerinin yanı sıra İstanbul Psikanaliz Derneği üyesi olarak psikanaliz formasyonunu sürdürmekte, yetişkin odaklı bireysel klinik çalışmalarına devam etmektedir.


KADINLIK VE TRAVMA:

KADINLIĞIN GELİŞİMİNDE TRAVMATİK DÖNÜŞÜMLER

 

Doç. Dr. İrem  Erdem Atak

 

Kız çocuk sütten kesilmeden başlayarak kastrasyon kaygısı, penis eksikliği, adet kanaması, bekaretin bozulması, çocuk sahibi olma kaygısı, çocuk sahibi olamama korkusu, doğum, bebeği kaybetme kaygısı, menopoz ve üreme işlevlerinin kaybı gibi çeşitli kaygılar ve kayıplarla yoluna devam etmekte ve bu durumlarda travmatik etkilerin ortaya çıkması gayet kabul edilebilir olmaktadır.

Biliyoruz ki, sıkıntı ve hoşnutsuzluk yaratan her durum ”ruhsal travma” kapsamına dahil edilemez. Önemli olan ruhsal ekonominin ne derece bozulduğudur. Kadınlardan bahsedildiğinde, yukarıda sayılanların ötesinde aldatılma, dolandırılma, ahlaksız teklif, şiddet, taciz-tecavüz, kaçırma-kaçırılma gibi nedenler de travma etkisi oluşturabilecek durumlar olabilir.

Genel olarak, travmatik olaylar kişiye kendi ölümlülüğünü hatırlatmakta ve yaşamının her alanını derinden etkileyebilmektedir (Dürü, 2006). İnsanların travmatik deneyimlere verdikleri tepkiler “normal” olarak ele alınmasına karşın bu belirtiler kişilerin işlevselliğinde ve ruhsallığın işleyişinde bozulma yaratabilmektedir.

Travmanın en ketleyici yanı simgeleştirmeye izin vermemesidir. Travma karşısında benliğin koruyucu kalkanı yıkılır ve benlik, taşıyabileceğinden daha fazla uyaranın birden istilası altında kalır; gerçeklik ile düşlem arasındaki fark neredeyse kaybolur.

Winnicott (1967) travmanın en belirgin özelliğinin, saldırgan, yıkıcı bilinçdışı düşlemi gerçeğe dönüştürmesi ve dünyanın bir daha eskisi gibi olmayacağı dönüşü olmayan bir noktanın damga vurduğu zamanda yarılma yaratması ve sınırları ihlal etmesi olduğunu ileri sürmektedir. Travma, dünyanın güvenilir, yordanabilir ve kontrol edilebilir bir yer olduğuna ilişkin inancı tersine çevirerek insanı yeni bir dünya algısı içine sokar (Bergner, 2009).

İnsanların güven duygusunun derinden sarsılmasıyla bir takım ruhsal sorunlar görülebilir. Önemli olan travmatik olarak algılanan durumun kişi tarafından kendi tarihine yerleştirilip yerleştirilemeyeceği, ve yerleşmediği durumda sürekli olarak şimdide ve gerçekte varolmaya devam etmesidir.

Travmatik etkisi hissedilen durumlarda, gerçekliğin ruhsal düzeni istila etmesi ve canlı hissetme becerisini devre dışı bırakan yönün ortaya çıkması sık rastlanan bir durumdur. Adet görme, hamilelik, doğum, infertilite ya da menopoz gibi kadınlığın/kadınsılığın gelişimini belirleyen durumların kadının ruhsallığını nasıl zorlayıcı bir biçimde istila ettiği, kadının uyum kapasitesini sarsıp, ketlenmeye neden olduğu, yaratma ve süregiden varolma kapasitesine de zarar verdiği bu süreçlerden geçen kadın hastalarla yapılan psikoterapötik çalışmalarda rahatlıkla izlenmektedir.

Ferenczi (1931), düşlerin arzu doyurmanın ötesinde hoşnutsuzluk yaratsa dahi, travmatik deneyimlere karşı daha iyi bir hakimiyet kazanma ve onlarla hesaplaşma girişimi olduğunu öne sürmektedir. Özellikle çocukluk çağı baştan çıkarılma ve travmaları, güncel nevrozlar, ve tabi ki toplumsal düzeyde gerçekleşen travmatik deneyimler ve bunların ruhsal yansımaları dış gerçeklikle ilgili meselelerle çalışmayı gerektirirken, ruhsal gerçeklikteki işleyişi psikanalitik yönelimli çalışmalarda değerlendirmek ve çözümlemek mümkün olmaktadır.

Psikanalitik kuram, kız çocuğunun annesinin rahmine geri dönmeye yönelik füzyonel arzusunun, kendisi hamile kalıncaya kadar devam ettiğini ileri sürer. Kendi annesi ile öğrendiği bu ilişkiyi bir başkasına iletme eskiden yaşanan ilişkilerin de yeniden canlanmasına neden olur. Sonuçte kadın, hayatı boyunca anneden ayrışma problematiği ile uğraşır ve buna bağlı tüm çatışma ve kaygılar, hamilelik ve doğumdan sonraki süreçte iyice belirginleşir ve bazen de travmatik olabilir.

Abraham (1922) kadınlardaki kastrasyon travmasının kadınsı gelişimin önemli noktalarında canlanmaya müsait olduğunu söyler. Ona göre çocuk doğurma anı da bu anlardan biridir. Belot’ya göre (2016), yeni anne hem o anki kendi uyarımları, hem infantil çatışmalarının canlanmasıyla oluşan uyarımlar ve hem de doğum travmasının getirdiği uyarımlar ile karşı karşıya kalır. Bu uyarımların üstesinden gelmek için güçlü bir uyarım kalkanına ve işlevsel savunma düzeneklerine ihtiyaç duyar. Çocuk sahibi olamama ise daha da travmatik yaşanmakta; menopozun kadının psikoseksüel gelişimindeki en son travmatik deneyim ve tedavi edilmesi güç narsisistik bir yara olduğu düşüncesi de sıklıkla öne sürülmektedir (Deutsch, 1984).

Bu konferansta tüm bu olası travma durumlarına değinilecektir.

 

 

KAYNAKÇA

Abraham, K. (1922). “Manifestations of the Female Castration Complex”, International Journal of Psychoanalysis, 3, 1-29.

Belot, R. A., Maidi, H., Givron, S., Arcangeli, E. (2016). “Dépression Maternelle et Processus de Co-identification Mère–bébé. L’archaïque en soi dans la Rencontre Primordiale”, Annales Médico-Psychologiques, Revue Psychiatrique, 174/ 9, 748-756.

Bergner, R. M. (2009). Trauma, exposure, and world reconstruction. American Journal of Psychotherapy, 63(3), 267-269.

Deutsch, H. (1984). “The Menopause”, International Journal of Psychoanalysis, 65,55-62.

Dürü, Ç. (2006). Travma sonrası stres belirtileri ve travma sonrası büyümenin çeşitli değişkenler açısından incelenmesi ve bir model önerisi. Yayımlanmamış Doktora Tezi. Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Ankara.

Ferenczi, S. (1930-32). “Notes and fragments”. In: Final Contributions to the Problems and Methods of Psycho-Analysis, ed. M. Balint (trans. E. Mosbacher). London: Hogarth Press, 1955, pp. 219–279.

Winnicott, D.W. (1967). “The Location of Cultural Experience”, International Journal of Psychoanalysis, 48, 368-372.